DEVAM: 12- YEMİN EDEN
KİŞİNİN YEMİNİNİN GEREĞİNE İLGİLİLERİN RİAYET ETMESİ BABI
حَدَّثَنَا
أَبُو بَكْر
بْنُ أَبِي
شَيْبَة.
حَدَّثَنَا
مُحَمَّد بن
فضيل، عن يزيد
بن أبي زياد،
عن مجاهد، عن
عبد الرحمن بن
صفوان، أو عن
صفوان بن عبد
الرحمن القرشي؛
-
قَالَ: لما
كان يوم فتح
مكة جاء
بأبيه. فقال:
يَا رَسُولَ
اللَّه! اجعل
لأبي نصيبا من
الهجرة. فقال
((إنه لا هجرة))
فنطلق فدخل
على العباس
فقال: قد
عرفتني؟ فقال:
أجل. فخرج
العباس في
قميص ليس عليه
رداء فقال:
يَا رَسُولَ
اللَّه! قد
عرفت فلانا
والذي بيننا وبينه.
وجاء بأبيه
لتبايعه على
الهجرة، فقال
النَّبِيّ
صَلَى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَم ((إنه
لا هجرة)) فقال
العباس: أقسمت
عليك. فمد النَّبِيّ
صَلَى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَم يده،
فمس يده. فقال
((أبررت عمي.
ولا هجرة)).
حَدَّثَنَا
مُحَمَّد بن
يحيى.
حَدَّثَنَا الحسن
بن الربيع، عن
عبد اللَّه بن
إدريس، عن يزيد
بن أبي زياد،
بإِسْنَاده،
نحوه.
قَالَ يزيد
بن أبي زياد:
يعني لا هجرة
من دار قد
أسلم أهلها.
فِي
الزَوَائِد:
في إِسْنَاده
يزيد بن أبي
زياد، أخرج له
مسلم في
المتابعات،
وضعفه
الجمهور.
Abdurrahman bin
Safvân veya Safvân bin Abdirrahman el-Kureşî (r.a.)'dan rivayet edildiğine
göre: Mekke'nin fetih günü kendisi babasını huzura getirerek: Yâ Resulallahl
Babama hicrettin faziletin)den bir pay kıl, diye istekte bulundu. Resûl-i Ekrem
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Şüphesiz (Mekke fethinden sonra) hicret
yoktur,» buyurdu. Teklif sahibi oradan ayrılıp (Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in amcası) Abbas (r.a.)'ın yanına girdi ve: (Yâ-Abbâs!) Sen beni
tanıdın mı? dedi (Ve isteğini ona da arzetti). Abbas: Evet (seni tanıdım), dedi
ve Abbâs, ridasım giymeden, bir gömlekle hemen çıkıp geldi ve: Yâ Resulallahl
Sen falan adamı (yâni teklif sahibini) tanırsın, bizimle onun arasındaki
münasebeti de (bilirsin). Bu adam babasını, sana getirdi ki, hicret etmek üzere
sen onunla (yâni babası ile) biat edesin, dedi. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem): «(Mekke fethinden sonra) Şüphesiz hicret yoktur» buyurdu.
Abbas (r.a.) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e: Senin (bu adamın babası ile bîat etmen)
üzerine yemin ederim, dedi. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
mubarek elini uzatıp adamın babasının eline dokundurdu ve «Amcamı ibrar ettim
(yeminini yerine getirdim) ve hicret yoktur», buyurdu.
Not: Zevaid'de
şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Yezid bin Ebi Ziyad vardır. Müslim mutaba
(yani başka ravilerle teyid edilen) hadislerde onun rivayetlerini almıştır.
Cumhür ise onu zayıf saymıştır.
AÇIKLAMA: Bu hadisin ilk ravisinin Abdurrahman bin Safvan
mı, yoksa Safvan bin Abdirrahman mı olduğunda ravİ tereddüd etmiştir.
Tekmile yazarı
birinci cildin 238. sahifesinde beyan ettiğine göre Abdurrahman bin Safvan bin
Kudame (r.a.)'ı İbn-i Hibban sahabiler arasında zikretmiştir. Bu zat Peygamber
(s.a.v.)'den ve Ömer bin el-Hattab (r.a.)'den rivayette bulunmuş olup ravisi de
Mücahid'dir. Ebu Davud ile İbn-i Mace onun hadislerini rivayet etmişlerdir.
Fakat Hulasa'nın beyanına göre Buhari, bu zatın sahabiliğinin sabit vlmadığını
söylemiştir. Safvan bin Abdirrahman'a gelince, Hulasa'da böyle bir isme
rastlamadım. Ebu Davud Hacc'ın el-MüItezem babında Mücahid yolu ile Abdurrahman
bin Safvan'dan hadis rivayet etmiştir. Bu duruma göre bu hadisin ravisinin
Abdurrahman bin Safvan olması ihtimali bence kuvvetli görülmektedir. Allah
daha. iyi bilir.
Peygamber
(s.a.v.) bu hadiste Mekke fethinden sonra, Mekke'den Medine'ye gitmenin hicret
sayılmayacağını ve hicret faziletini kazandırmayacağını belirtmiştir.
İslam'da hicret
iki kısımdır: Birisi tehlikeli yerden emniyetli yere hicret etmektir.
İslamiyet'in ilk günlerinde Mekke'den Habeşistan'a yapılan iki hicret ve
Peygamber (s.a.v.)'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği dönemdeki hicret bu
nevidendir. Diğeri küfür diyarından İslam diyarına yapılan hicrettir. Peygamber
(s.a.v.)'in hicret döneminden sonra ve henüz Mekke fethedilmemiş iken Mekke'den
Medine-i Münevvere'ye yapılan hicret de bu nevidendir. Bu dönemde yalnız
Medine'ye yapılan hicret İsIami hicret sayılırdı. Mekke fethedildikten sonra bu
belde artık bir İslam beldesi olduğu için buradan Medine'ye gidip orada
yerleşmek hicret sayılmaz. Fakat küfür diyarından İslam diyarına göç etmek yine
hicret sayılır ve buna muktedir olan kimse için hicret etmek vacibtir.
Hz, Abbas
(r.a.) bu durumu bilmediği için Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e israrda bulunmuş,
ilgili zatın muhacir sayılması için Peygamber (s.a.v.)'in biat etmesi ricasını
tekrarlamış ve bu ricanın kabulü için yemin etmiştir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)
amcasının yeminini yerine getirmek üzere bu zata elini uzatıp onun eline
dokundurmakla beraber, hicret olmadığını bildirmiştir.
BAŞKASININ BİR
İŞ YAPMASI VEYA YAPMAMASI İSTEĞİ İLE YAPILAN YEMİNİN HÜKMÜ
Abdurrahman
el-Cezeri. dört mezhebin fıkhına ait kitabının yemin bölümünde özetle şöyle
der:
1. Hanefi
mezhebine göre hüküm şöyledir: Bir kimse başka bir kimseye: Vallahi sen şöyle
yapacaksın. Veya sen şöyle yapmıyacaksın, derse durum tetkik edilir. Eğer yemin
edenin maksadı: kendisinin yemin etmesi değil de muhataba yemin verdirmek ise,
bu söz yemin sayılmaz ve ikisine de bir şey lazım gelmez. Şayet yemin edenin
maksadı kendisinin yemin etmesi ise veya hiç bir şeye niyet etmemiş ise, bu söz
onun için yemindir ve muhatabı kendisine uymazsa, yemini bozulmuş olur,
dolayısıyla kefaret ödemesi gerekir.
Eğer adam,
muhatabına: Kasem ettim sen şu işi yapacaksın veya Allah'a kasem ettim sen şu
işi yapacaksın veyahut Allah'a yemin ederim, yahut Allah'ın adı ile şehadet
ederim sen bunu yapacaksın, derse bu söz yemindir. Bu tür yemini yaparken;
"Senin üzerine" kelimesini yeminine eklesin veya eklemesin netice
değişmez. Muhatabı kendisine uymazsa yemin edenin kefaret ödemesi gerekir.
Fakat muhataba hiç bir şey lazım gelmez. Eğer yemin eden adamın maksadı
muhatabın o işi yapıp yapmayacağını sorup öğrenmek ise ve yemin etmek değilse o
takdirde bu söz yemin sayılmaz,
2. Şafii
mezhebine göre hüküm şudur: Bir kimse bir kimseye: Senin üzerine Allah'a kasem
ederim veya Aııah adı ile senden dilerim ki sen şu işi yapacaksın, derse duruma
bakılır Eğer yeminci bu sözle yemin etmeye niyet etmiş ise, bu söz yemindir.
Muhatab ona uymazsa yemin sahibi kefaret ödemekle mükelleftir. Eğer yemincinin
gayesi muhataba yemin ettirmek, yahut muhatab nezdinde aracılık etmek ise veya
hiç bir şeye niyet etmemiş ise bu söz yemin sayılmaz. Yemincinin maksadı
kendisinin yemin etmesi ise muheltabın ona uyması sünnettir. Çünkü uymazsa yeminci
kefaret ödemekle mükellef olur. Ancak yemincinin isteği sakıncalı ise ona uymak
söz konusu olmaz.
3. Hanbeli
mezhebine göre hüküm şöyledir: Bir kimse başkasına: ValIahi sen şu işi
yapacaksın veya falan işi yapmayacaksın, derse, sonra muhatabı kendisine
uymazsa, yeminci yeminini bozmuş sayılır ve kefaret ödemesi gerekir. Muhataba
bir şey lazım gelmez. Eğer; Şu işi yapmanı Allah adı ile senden isterim der ve
bununla yemin etmek isterse, bu söz de yemin sayılır ve kefaret yine yeminciye
aittir. Ama bu son sözle sırf aracılık kasdederse, yemin sayılmaz. Allah adını
anarak dilekte bulunan bir kimsenin dileğini yerine getirmek sünnet olduğu gibi
yukarda anılan şekillerde yemin eden adamın dileğine uymak da sünnettir. Ancak
istenen şey meşrü değilse. yeminciye uymak söz konusu olamaz.
4. Malikiler'e
göre de hüküm şöyledir: Bir kimse bir başkasına: Allah adına senin üzerine
yemin ettim ki sen şöyle yapasın veya şöyle yapmayasın, derse ve muhatabı
kendisine uymazsa, yemincinin yemini bozulmuş olur ve kefaret ödemesi gerekir.
Muhataba bir şey gerekmez. Şayet adam: Senin üzerine kasem ettim, derse hüküm
yine böyledir. Ancak bu söz ile yemin kasdedilmemiş ise meşhur kavle göre, bu
söz yemin sayılmaz. Keza: Senin şu işi yapmanı Allah adı ile senden isterim,
der ve bununla yemin etmeye niyet etmezse, en sahih kavle göre bu söz yemin
sayılmaz.
Yukarda anılan
bütün şekillerde muhatabın yeminciye veya dilekçiye uyması mendubtur. Bilhassa
uymaması halinde kefaret ödeme durumu olan yeminlerde muhatabın uyması daha
kuvvetli bir mendubtur.